19 Mart 2011 Cumartesi

Susam sokağı @kurabiye canavarı


Hadi ye onu! Tutma kendini :) -yanında omzunu sıvazlayan kadını, arkanda ki şebeklik yapan karakterleri takma! :)

Sanırım özledim susam sokağı vakitlerimi. -tenefüs zili çaldıktan sonra biran evvel eve gidip kurabiye canavarını, edi büdü ikilisini, minik kuşu izlemeyi. Zaten bu 3 karakter için izlerdim. Mesela, kurabiye canavarının sayesine tüm kurabiyeleri yerdim, edi ve büdü'nün bana öğrettiği bir şeyler yoktu fakat ben o ikiliyi izlemeye bayılırdım. Minik kuş'un rengi çok hoşuma giderdi, o zamanlar turuncunun gözlerime verdiği ahenk ile daha yeni tanışıyordum, burnu çok uzundu. Sorardım herkeslere; minik kuş neden iri, uzun? diye.

Özledim sahiden de Kurabiye canavarını ben, kurabiyeleri bi anda bitirmesini, kurabiyeleri yerken nasıl bir arsıza büründüğünü :) -bakın nasıl şokta kurabiye canavarımız :) bu resime bakıp her defasında gülerim ehe. -halen daha deli o deli :)



http://twitter.com/baranuludag

16 Mart 2011 Çarşamba

Basket potalarının Daddy'si :)


Yani şimdi şurada ne kadar zaman kaldı ki. -Mayıs'da bitiyor adamımız Harry'nin Galatasaray ile sözleşmesi. Bu adam varya bu adam, Galatasaray'a geldiği günden beri, çok sevildi. -Neden bu kadar çok sevdik acaba Harry'i? -her insan yapamaz mıydı sahada ki yaptığı hareketleri sanki? -hiç.


Fakat, Sabri'nin rakibine müdahale ettiğin de rakibinin düşüp hakemin faul verdiği pozisyonda, Harry'nin hakeme Sabri'yi savunması unutulur mu? :) -nasıl bir insan bu Harry? Öyle böyle değil, hakikatten ben hayatımda bu kadar sempati toplayan bir futbolcu görmedim Galatasaray'da.



Her insan stad'da çekirdek yer, fakat Harry'nin Ali Sami Yen'imizde çekirdek yemesi bi başkaydı be abi. -Bildiğiniz gibi Avustralya'da çekirdek yetiştirilmiyor :) doğal olarak halkda yiyemiyor. Harry, avrupada bir çok sene yaşadı tabii, amma velakin oralarda çekirdek yedi mi bilmiyoruz :) unutulur mu Sabri ile çekirdek yemen? :) (bu arada sabri de her karede var maşallah ahaha) Bitmesin be bu güzellikler, Hagi'den sonra uzun zamandır ilk defa bir futbolcuyu bu kadar çok sevdik, sokaklarda Harry Kewell diye çocukların ağzından duyduk, bitirmesinler, bitmesini istemesinler.



14 Mart 2011 Pazartesi

Ruhumun içindeki ürpertiler

Evin çok sessiz olmasını sevmem ara sıra, bazen de çok yüksek sesle gürültülü olmasını isterim evin -sanki insanlar varmışcasına. Ara sıra müziği çok fazla açsam da, salona geçtiğim de tekrar başlar ''evdeki sessizlik''. Birşeylerle uğraşırım, belgesel CD'lerini raflardan alıp, siler tekrar yerleştiririm fakat bu bile gidermez bu durumu. Yüzüme tozlar gelir, yüzümü yıkarım, vakit geçer amma velakin bu ruh durumunu bir türlü gideremez.

Beynimin içindeki düşünceleri bana gösterir defalarca, yorulmaz. Bir şarkı ritmi gibi oynar, yeniden başlar. (belki de ben öyle zannederim) Kendimi tuhafların ötesinde hissediyorum, bir insanın kendisi ile daha derin bir bilgi edinemediği zamanları yaşıyorum. Fakat bu sefer en başından, tekrarından. Müzik çalıyor, müziklerin soundları, arka ses tonları da öyle. Sanmıyorum da duracağını. Kuşların bana söyleyebildiği tek şey; ''Bizler havada uçmaya hapsedilmişiz''ken nasıl olur da onlara özgürler diyebilirim diğer insanların diyebildiği gibi? Bildiğim tek şey ise benim onları anlayamadığım ve de onların beni anlayamadığı. -sahi İnsanlar anlamazken onlar nasıl anlasın? Depresyon'a mı giriyorum ben yoksa? Ya da girdim de benim mi haberim yok acaba? Beynim kırılmış düşüncelerle dolu, hafızamı yedeklemedim ki, yenileyeyim. -Bunun daha önce bu şekilde olacağını bilseydim, yenileme imkanım olabilirdi. Nasıl bilebilirdim bu karmaşıklıkları onaramayacağımı? Kendimi çok yalnız hissediyorum, Gözlerim, kulağım, ağzım, yüzüm, ayaklarım, bacaklarım'dan başka bir şey yok. -sizler bi güzel anatomi terapiside yaparsınız şimdi.

-Uzun zamandan beri defter kağıdından gemi yapıp yüzdürmediğim için olabilir mi acaba? ne dersiniz?


6 Mart 2011 Pazar

The Eternal Sunshine of the Spotless Mind

The eternal sunshine of the spotless mind, Jim Carrey ve Kate Winslet'in bizlere sunduğu muhteşem bir filmdir. Filmi geçenlerde izlemiştim bayağı da hoşuma gitmişti. Açıkcası Jim'in bu tür filmler yapmadığını bildiğim halde ''aman yahu izlesen ne olacak sanki'' diye kendime gaz verip başlamıştım izlemeye. Film'in biraz infosunu okuduktan sonra pek de izlemek istememiştim aslında ve ben Jim'in komik bi filmini izleyip, kah gülmek istemiştim. The eternal sunshine of the spotless mind, yani türkçesiyle ''sil baştan'' hakikatten izlemiş olduğum filmlerin arasında çok daha iyi bir film çıktı.



Jim'in bu şekilde bir filmine rast gelmem beni çok düşünsürse de, filmin sonuna giderken ''ulan keşke bitmeseydi'' diyordum. Jim bu filmde paranoyak modunda. -Clementine rolünü oynayan Kate Winslet, beni çok şaşırttı :) -daha doğrusu her iki oyuncu da beni çok şaşırtmıştı. Her ikisinden de bu şekilde bir film yerine ''komedi, fantastik'' türünde bir film bekliyordum. Paranoyaklığın, bilim kurgu'nun üzerine kurulmuş bir filmdi bu. -Bu filmi de bayağı kişinin izlediğini sonradan öğrendim .) Bu film ifade edilmeyecek kadar derin anlamlar taşıyan bir film olduğu için, izlerken kafanızı karıştırıyor olabilir, ya da karıştırmış olabilir. Velhasıl izledikten sonra anlayacaksınız ki, herşeyin ne kadar titizlikle seçilmiş, tüm senaryonun ne kadar güzel şekilde yazılmış olmasıdır. Bu 2 aşık, bir birlerinin hafızalarını sildirirler, fakat hafızalar silinirken ''hayır!! sildirmeyeceğim'' tarzında olduklarını bizlere gösteriyorlar.

Aslında 2 aşığın da hayatları çok güzeldi, yani jim kate'i çok seviyordu. -Slov anları çok iyi yaşarlardı, beraber içerlerdi, eğlenirlerdi. Kate, Jim'i ilk tanıştığı günden sonra çok değiştirmişti. -halen daha aklım almadı neden hafızalarını sildirdikleri için ehe. Senaryonun önüne geçemiyorum ki, senarist'e bi e-posta yazayım arkadaş!! Clementine'in saçlarına, onun yaşayış tarzına hasta olan bi ton erkek vardır şimdi. -beni ilgilendiren de aslında bu, fakat bi ton erkek hoşlandığı için yazmak istemiyorum ehe. Sonuç itibariyle, dizide ki isimleriyle Joel ve Clementine çok çok çok pek çok aşıktı bir birlerine. -Hafızalarını sildirmeleri zor oldu aslında, fakat nasıl üstesinden geldiler bi de bana sorun. Jim hafızaları silinirken gözleri doluyordu falan. -garip garip rüyalar görürdü, acı çekme meyveleri gibi işte.

Benim hoşuma giden bu filmin özelliğinden sonra bir kaç görselliğidir ki, şu yazıda eklediğim bu güzel görseller müthiş ki ne müthiş. -Şu mesela karlı hava da buzlara uzanıp serildiği an. -kim sevmez ki? Ayrıca bu sevgilinle hayalini kurduğun güzel bi fantezidir de.(soğuktan nefret edenler hariç ehe)



Bu film için tüm bu güzel dileklerimin yanında tabii eleştiri hakkım var abiciğim! -o olmazsa olmaz zaten ahaha. Şimdi böylesine güzel senaryoya, böylesine gönlümüzde taht kurmuş bi Jim'e, böylesine güzel izleyici (onların arasında sizlerde varsınız, ben de ahaha) şöyle cüce bi kız mı verilir yahu? -insan şu adamın boyuna uygun bi hatun bulur ki, (azıcık kısa olmasına da rağzıyım) arada ki boy mesafesi de kapanır. -Senarist'e dediğim gibi bi e-posta göndermek lazım, böylesine güzel filmin a'dan z'ye her noktasını en iyi şekilde düşünmediği için.



şunu yazmadan/göstermeden geçemeyeceğim. -ne kadar da slovlar şeker şeyler.




http://twitter.com/baranuludag


2 Mart 2011 Çarşamba

Yazıklar OLSUN!


O kadar çok dertliyim ki arkadaşlar, anlatamam. Sinirden dudaklarımı nasıl yiyerek kanattığımı yüzümü yıkamak için lavabo'ya gittiğim de aynada gördüm. Uzun zamandır yazmak istiyordum da, demek ki yazacağım an bugünmüş.

Şampiyonluk henüz ligin ilk yarısında gitti, bitti. Lig'de 2. olma şansı yakalayıp Şampiyonlar ligine katılma şansımız da gitti, bitti. Tamam dedik, bu sene Şampiyonlar ligine katılamadık seneye tekrar deneriz şansımızı. -Galatasaray'ımız telafi eder. Fakat bu sefer de Avrupa Kupalarına katılma şansımızı kaybettik, ve bugünde Avrupa kupası için son umudumuz olan Türkiye Kupasından elendik. İçinde Galatasaray aşkı olmayan insanlar için bizler stada gelip destekledik, bağırdık, çağırdık, tezahüratlar ettik bahene etmeden. Storelerimizden onların ürünlerini alarak, kulübümüze ve onlara destek olmak için maaşlarını, primlerini bizler verdik. Aldıkları o primlerle, paralarla altlarına son model otomobillerini aldılar, İstanbul sokaklarında şekil yaptılar.

Şimdi biz bu günleri görmek için ne yaptık? Hakikatten ne yaptık? Statlara gitmeyip desteklemedik mi? Deplasmanda olsa bile yanınızda olmadık mı? Yağmurlu, karlı, soğuk havalarda ''soğuktan tir tir titrediğimiz'' zamanlarda bile yanınızda olmadık mı? Sizleri yarı yolda mı bıraktık? Bizlere eski Galatasarayımız'ı veremediniz, bizlere eski Galatasaray'ımızın kötü halini bile veremediniz.

Hepinize YAZIKLAR OLSUN! -Çıkartın o formayı!

Ya siz Adnan bro's? -Aslına bakarsanız, sizin için parmaklarımı yormak istemiyorum. -Neyin ne olduğunu artık tüm Galatasaray'lılar biliyor.

Ve biran önce, siz de o şanlı Galatasaray koltuğuna oturmayı devam ettirmeyin. -Siz de GİDİN! -Tekrar dönmemek üzere GİDİN!

(Baran Uludağ)