20 Temmuz 2011 Çarşamba

Snow Patrol - Run


Geçen sene Eylül ayında gerçekleşen 360 derece U2 konser organizasyonunda grubu canlı olarak izleme şansı yakalamıştım. U2 alt grup olarak çıkan Snow Patrol mükemmel bir konser yaşatmıştı bana ve diğer dinleyicilere. O yazım şurada; Snow Patrol@ 360º Olimpiyat Stad'ında coşturdu

Run şarkısını canlı olarak dinleyebildiğim için de ayrı bir şanslıyım .) -bekliyorum, bakalım bir kez daha gelecekler mi? diye!



17 Temmuz 2011 Pazar

Hachi: ''A dog's story''

Sizlere mükemmel bir film önereceğim! Sıkı durun!!

Dün akşam canımın sıkılmasından dolayı kendimi farklı işlere atsam da, atlatamadım ne yazık ki. Bu soruna filmler yetişti ve bana ''Hachi: A dog's story'' filmi dur dedi!

Hachi ya da Hackiko, gerçek yaşam öyküsünü kendi bünyesinde barındıran güzel bir film. Daha önce 1987 yılında çekilmiş ve 2008 yılında tekrar senaryolandırılmış. Richard Gere bu filmde Profesör olmuş ve köpeklere olan düşkünlüğü ile filmde adeta döktürmüş. Bu filmi izlerken gözleriniz dolabilir, bir kaç sahnede ağlayabilirsiniz. İşte bu film o duygularınızı ortaya çıkaran en güzel film türlerinden. Hachi'nin hikayesi Japonya'dan bir adamın kafesle uçağa koyulup başka bir ülkeye gönderilmesi ile başlar ve tren istasyonunda Richard'ın karşısına çıkarak tamamen değişir.


Profesör, yolda bulduğu Hachi'yi ilk önce istasyon güvenliğine vermek ister fakat güvenlikteki adam sahibinin aramadığı halde onu barınağa yollayabileceğini söyler. Akabinde durum farklı boyuta gelir ve Profesör Hachi'yi evine getirmeye karar verir.  Üzerinden 1 hafta geçer, Hachi'nin sahibi bulunmaz ve bu süre içerisinde Profesör Hachi'ye çok alışır. Eşinin mutlu olduğunu gören Joan, Hachi'nin kalmasını ister. İzlerken bu film'in gerçek hayattan alınmasını düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.

Profesör, işinden döndüğü anda her zaman Hachi tarafından aynı yerde karşılandı. Bir köpeğin bunu yapması o kadar çok etkileyici ki anlatılamaz. -gerçek hayatta da böyleymiş. Hachi büyüdükten sonra daha da çok iyi anlaşan Profesör onunla her zaman oyun oynadı. Bir gün Profesör okulda ders verirken beyin kanaması geçirir ve oracıkda ölür. Hachi ise her gün onu işten dönüşünde beklediği yerde bekler.


Profesör öldükten sonra eşi o evden taşınır ve Hachi'de kızının evine gönderilir. Fakat Hachi, bu durumu sevmez ve her gün İstasyon'da bekler. Bir gün Tren istasyonundan Profesör'ün eşi eski evine bakmak için trenden iner. Orada Hachi'nin beklediğini görüp, hemen yanına gider. Hachi'nin, Profesör'e sadık olduğunu o anda anlar. (bkz: fotoğraf)


Lanet bir haftasonum, çok güzel bir filmle çok güzel hale geldi. İyi ki de izlemişim filmi ve sizinde izlemenizi tavsiye ediyorum. Daha önce izleyen var mı bilmiyorum fakat, hiç bu kadar Köpek dostlardan etkilenmemiştim.

Film'den bir kaç kareler;

Hachi küçükken;






Bu köpeğin türü Akita imiş ve insanlarla ilk tanışan türmüş. Film'de Profesör zaten bilgi veriyor. Sarılması ne kadar güzel değil mi?



Hachi, her gün Profesör'ü burada beklerdi.



Profesör'ün eşinin tren'den inip Hachi'yi gördüğü an.



10 Temmuz 2011 Pazar

Bon Jovi konseri hikayesi. @konserdeydim.


Senelerdir hayalini kurduğum Bon Jovi, nihayetinde ülkemize gelip konserini verdi. Konserini verirken de fırtına gibi esti. Bir önceki yazımda sizlere güzelce belirtmiştim,  8 Temmuz'da benim için hayat duracak ve Bon Jovi'nin o güzel sesi, Aslantepe'de tüm İstanbul'a yayılacak.'' diye.. öyle de oldu. John'un o mükemmel sesi, seyirciyi coşturan tavırları harikaydı! Konserde sanırım 40 bin kişi vardı ve en arka taraflardaki&tribünlerdeki kişilere bile hitap etmesini en iyi şekilde bildi John ve ekibi. Konser yaklaşık 2,45 saat sürmüş fakat bu bizlere 1 saat sürmüş gibi geldi, o kadar çok iyiydi ki herşey hiç bir şey eleştirilmez.

Ah o John yok mu John!! Bir insan şarkı söylerken bu kadar sempatik olabilir :) tüm söylediği şarkı boyunca seyirciyi o kadar çok düşündü ki, tribünlerdeki insanlara elini uzattı, saha içindeki arka taraflardaki arkadaşlara kollarını açtı. Hiç bir insanı ayırmamak için çok önem verdi, bu kadar seyircinin geleceğini tahmin etmiyordu. Şarkıları büyük titizlikle söyledi. Ayrıca hiç bir rock yıldızına ray-ban gözlüğü bu kadar güzel yakışmıyordur :)




Tahmin ediyorum ki, konser başlamadan yaklaşık 30-40 dakika öncesine kadar tribünler bomboş denilecek kadar azdı ve saha içinde bizimle birlikde sırasını almış arkadaşlar şaşırmıştı. Bir anda oldu ve Bon Jovi sahne almaya başladığında her yer doldu. Biz de sıkı bir gaza geldik ve biran önce başlamasını bekliyorduk! 8 Temmuz çok iyiydi, Türk Telekom Arena, çok iyi bir konser geçirdi. Konser sonrası merak ettiğim tek şey, Otoyoldan geçen araçların içindeki insanların bu sesleri duyup duymamasıydı. Çünkü seyirci olarak mükemmeldik, hemen hemen her şarkısında eşlik ettik, nakarat bölümlerinde sesimiz daha çok çıktı tabii. Bon Jovi bile çok şaşırdı. 18 yıl sonra gelen grup, belki de bu harika seyirciyi tahmin etmiyordu. Richie konser boyunca birayı götürdü :) Tico'nun hakkı yenmez! Johnun ''A yeee, aa yeee'' demesi hoştu :) hemen sonrasında  İstanbuuuul dedi. -aksanı harika! John; Uzun zaman görüşemedik, hazır mısınız? dedikten sonra o harika şarkı You give a bad name şarkısını söylemeye başladı. Şarkının son nakaratında ''siz söyleyin'' dedi. Biz de söyledik :) o nakarat bittikden sonra ''Yeeee'' deyip yüzündeki güzel gülüşü görmek çok güzeldi. Gerçekten seyircinin bu kadar heyecanlı, coşkulu olmasına şaşırmıştı. Mesela biz bu şarkının son nakaratını söylerken stadda ki ses müthişti. O da bu sese şaşırdı zaten. Onu şaşırtmaya devam ettik. Bon Jovi fırtınası devam ederken sıra benim şarkıma geldi tabii. It's my life'i taa liseli zamanımdan beri severek dinliyorum, o şarkının bana hissettirdikleri çok çok önemli. Lisede çıktığım kızlarla yaşadığım güzel anılarda hep bu şarkı olduğu için dönüp geriye baktığım hayatımda çok önemli yere sahip bu şarkı. Benim hayalini sürdüğüm şeylerden biri de, ''It's my life'' şarkısını Bon Jovi ile birlikte cap canlı şekilde söylemekti. Bunu da gerçekleştirmiş olduğum için çok mutluyum. Sizlere dev ekran için bir kaç iltifat edeceğim aşağıda fakat ondan önce şunu da belirtmek istiyorum ki, bu şarkıda dev ekran çok rengarenk ve cap canlıydı. Her karede John ve Tico vardı. Küçük bir not şeklinde bir şey yazmak istiyorum. Bon Jovi bu şarkı için ''Bu şarkıyı Türkiye'de ilk defa söylediğimize inanamıyorum'' gibisinden konuşma yapmıştı.

Azıcık Pretty women şarkısına değinmek istiyorum. -Zaten bu şarkı yazılmaz da hangi şarkı yazılır? Bad medicine şarkısı bittikten sonra Pretty women şarkısı başladı ve hepimiz bir anda coşmaya başladık. Konser'in en güzel kısmını göreceğimiz ya da yaşayacağımızı düşünmüyorduk bile. John üzerindeki giysiyi çıkartıp A milli formamızı giyince bizler iyice çılgına döndük ve daha da delirdik :) John'un o şekilde şarkıyı söylemesi gerçekten muhteşem bir şey ve biz bu jest'in karşılığında ne yapacağımıza şaşırdık.

Artık konserin sonlarına doğru yaklaşmıştık ve yanımdaki arkadaşlarımla eksik şarkıları konuşuyorduk. Tam o sırada John bir şey söylemeye başlamıştı ve o şarkının ismi ''Livin on a prayer''dı :) Bu şarkıyı söylerken üzerinde siyahlar vardı, siyah yakışıyor bu adama! :) Şarkının başlangıcında ki o müzik yok mu o müzik!! O müziğin yanında bi de ağızdan çıkan güzel ses efektleri yok mu? ah ah. Nasıl da hareketlendiriyordu bizleri. Orada durmak, John'u izlemek ona bu şarkıda eşlik etmek tüylerimi diken diken ediyordu. -ve yanımda çevremde benim hislerimi yaşayan tüm arkadaşlar! Şarkının ''we are half way there, livin on a prayer'' kısmında ki ''Ooooo'' uğultusun halen kulağımda hissedebiliyorum. Bu uğultudan sonra yanımdaki arkadaşlarımla çok mutlu olduk. Şarkı bittikten sonra John ''teşekkürler, iyi geceler'' dileklerini dileyip konserin bittiğini kısaca söyledi.


Söyledi fakat bizler bu konserin bittiğine inanamadık! O sırada Galatasaray atkısı atıldı John'a ve atkıyı açıp bizlere gösterdi :) Tüm grup elemanları sahneden indiklerinde, bizleri selamladıklarında bu gecenin bitmemesi için mırıldansam da grup bir anda sürpriz yaptı bize :) Bir eksik vardı! O eksik de, It's my life'dan sonra en çok hit alan ''Always'' isimli şarkıydı. Onu söylememişlerdi ve onu söylemek için tekrar yerlerini alıp bizlere değer verdiklerini gösterdiler! Always şarkısı gecenin güzel olduğunu, bu anın özleneceğini anlatan bir şarkı oldu. Always söylenmeye başlandığın da herkes slov şekilde şarkıya eşlik etmeye başladı. John şarkıyı söylerken ''We love you baby'' kısmında durduğu görüntü gecenin en son güzellik olarak hafızalarımda kaldı. İki elleri ile mikrafonu tutması, boynunu hafif bükmesi bu şarkıya uyuyordu. Çok üzgündü, belkide kendi yaşadığı görüntüler geliyordu yumduğu gözlerinin içine. Şarkının 1. kısmı bittikten sonra bizlere bakışı da herşeyi anlatıyordu. Şarkıda olduğu gibi ve senin de dün gece bizlere söylediğin gibi ''We will find a place where the sun still shines.''

Hayatımda yaşadığım en güzel konserdi, ağzına sağlık John. Gitar çalan, davula vuran parmaklarınıza sağlık Tico, Richie ve David! Umuyorum ki bu sefer 18 sene değil, 1 sene ara olur ve bizler yine 1 sene sonra seni izlemeye koşa koşa geliriz!


Aslında ''Purple Concerts'' organizasyon ekibine de bir teşekkür gerek. Herşeyi ayrıntısına kadar güzel şekilde düşünmüşler. Konserin tamamını dev ekrandan çok iyi şekilde çekip yansıttılar. video kameranla al çek klip şeklinde, o derece güzeldi. Tribün ve sahne arasındaki geçişleri harika yaptılar bir ara gözüm sadece dev ekrana takılmıştı.


3 Temmuz 2011 Pazar

İtinayla 8 Temmuz'u bekliyorum! (@Bonjovi konseri)



8 Temmuz'da benim için hayat duracak! Bon Jovi'nin o güzel sesi, Aslantepe'de tüm İstanbul'a yayılacak. Yıllardır It's my life'i dinleyerek ve uzun senelerce ülkemize gelmesini dilediğim Bon Jovi, İstanbul'u sallayacak. It's my life, runaway, living on a prayer şarkılarını canlı dinleme/izleme fırsatı bulacağım!

Sipariş ettiğim biletim 1 hafta önce gelmişti. Oda'mın en sevdiğim kısmında tutuyorum :) Allah'ım ne olur 8 Temmuz biran önce gelsin! Yakın çevremdeki arkadaşlarımı fena şekilde yeterince imrendirdim, sizleri de imrendireyim şöyle.

hadi dinleyelim; Bon Jovi - It's my life




Hafif gri, hafif turuncu, hafif siyah.



Bir şarkının sonlarına doğru yaklaşmış haykırış biçimi. O haykırış ses tonu!! Yorgun göz kapaklarıma dokunuyorlar. İz mi oluşacak? -ne kadar sürecek? ne kadar süre sonra geçecek? Eski ayakkabılarda her zaman öyledir. Üzerlerinde çok büyük izler taşırlar, ne kadar insanlık kavramı göremese de onların da vardır elbet yürekleri. Aklımda yaşadığıma dair bir tek; ''caddelerde bile yalnız yürürüm ben, ayakkabılarımla.''